Fethullah Gülen yirminci yüzyılın ortalarındaki zayıflamış sığ haliyle aldığı geleneksel din eğitimi dolayısıyla dini bilgisi muhtemelen ortalama bir imam kadar bile olmamasına rağmen, hitabetteki başarısı, çevresinde topladığı insanların özel çabası ve öteden beri bağlantılı olduğu yeli ve yabancı istihbarat teşkilatlarının operasyonları sayesinde büyük bir din alimi gibi topluma lanse edilmiştir.
Mensupları üzerinde kurduğu gizemli bağlılık duygusu, Gülen’e hükmettiği bireylerin din anlayışını radikal bir biçimde dönüştürecek otoriteyi sağlamıştır.
Bu nedenle FETÖ/PDY mensupları Gülen’in Hz Peygamber ve Allah ile doğrudan görüştüğüne inanmış ve dolaysıyla onun sözlerini bütün insanların sözlerinden üstün tutmuşlardır. Kaldı ki Gülen hakkında yazıları bir kitapta Gülen’in “ Allah benimle konuştu” doğru, ben kainatı Muhammed’in hatırına yarattım, ama senin hatırına devam ettiriyorum… buyurdu diyecek kadar ileri gittiği ifade edilmiştir. Halbuki Kuran-ı Kerim’e göre Yüce Allah , seçtiği peygamberine ve Hz. Meryem, Hz Musa’nın (a.s) annesi ve Havarilere vahy veya ilham yoluyla mesajlar vermiş ve bu mümtaz şahsiyetlerin dışındaki insanlarla konuşmasının vuku bulduğuna dair herhangi bir delil ortaya çıkmamıştır.
Gülen bazı vaazlarında Hz Peygamberin kendi cemaatinin arasında dolaştığını ve onları teftiş ettiğini dile getirmiştir. Sözgelimi 03 Haziran 1990 tarihinde yaptığı bir vaazda Hz Peygamber’in bir elinin sahabe-i kiramın üzerinde olduğunu, bir elinin de kendi cemaatinin üzerinde olduğunu beyan etmiş ve Hz Peygamberin kendi cemaatine “ ashabım “ dediğini ifade etmiştir. Hz Peygamber’in istismar edilmesinin en çarpıcı misali ise örgütün televizyonunda yayınlanan Şefkat tepe adlı televizyon dizisinde Hz. Peygamber’in bir kamyonetin kasasına bindiğinin ışık hüzmesi şeklinde gösterilmiş olmasıdır.
Dini konularda Gülen’in yaptığı istismarlar içerisinde belki de en belirgin olanı mehdilik ve Mesihliktir. Kendisi açıkça söylemese de bağlılarında böyle bir algının oluşmasına hem sebep olmuş hem de göz yummuştur. Bu konuda görüldüğü iddia edilen rüyaları ve müntesipleri arasında yayılan söylentileri reddetmemiş, çevresindeki müntesiplerin algı ve anlatılarıyla desteklenen Mehdi /ve/veya Mesih olduğu intibalarını tashih etmemiş, aksine bu tür yanlış izlenimlerden yararlanma cihetine gitmiş adeta bilinçli bir şekilde bu algının yerleşmesine katkıda bulunmuştur.
Gülen’in bu tavrı, kendisinin beklenen Mehdi ve Mesih olduğu yönünde bir algının FETÖ/PDY üyeleri arasında oluşmasına katkı yapmıştır. Nitekim Gülen çok sayıda kişinin bulunduğu ortamlarda kendisinin Mesih İsa olduğunu ima eden konuşmalar yapmıştır. Mesela Mesih İsa’nın İzmir’den çıkacağını, İzmir’in Kur’an’da geçen belde-i tayyibe vasfını haiz olduğunu, Mesih İsa’nın (a.s) üç önemli vasfının bulunduğunu, bunlardan birisinin de vaizlik olduğunu, ayrıca Mesih’in gökten nüzul etmeyeceğini, bilakis bir anne ve babadan geleceğini, onun güzel konuşacağını, kendisinin de güzel konuştuğunu, hatta Mesih İsa(a.s) İzmir’e gelip gittiğini söyleyerek kendisine kutsal bir kimlik giydirmeye çalışmıştır.
Gülen’in geliştirdiği yanlış din algısının önemli bir tezahürü de imam, vaiz, hocaefendi, cemaat, hizmet, himmet gibi çeşitli İslami kavramları istismar etmesi , hatta tahrif etmesidir. FETÖ/PDY hiyerarşisinde ve faaliyetlerinde sıkça kullanılan bu kavramların anlamları kaydırılmış, gelenekteki içerikleri boşaltılmış ve farklı anlamlarda kullanılmaya başlanmıştır. O kadar ki, bu gün olumsuz çağrışımlar yaptığı için Müslümanlar bu kavramları kullanmakta tereddüt eder hale gelmiştir. Gülen’in bu tavırları Müslümanlara karşı olabildiğince soğuk, dışlayıcı ve ötekileştirici bir tavır sergilemiş, Hıristiyanlarla ve Musevilerle kurdukları diyalogu Müslüman gruplardan esirgemiş ve onlara karşı daima mesafeli durmuştur. Kalın sağlıcakla !