28 Nisan 2024

zeki-sarihan

DEVLETİN ÇİVİSİ ÇIKINCA

  • PDF

Birkaç haftadır Türkiye’nin en önemli siyasi sorunlarından biri devlet güçleriyle PKK gençlik yapılanmasının Güneydoğu’da giriştiği silahlı çatışma, ikincisi hükümet kuramama çalışması, üçüncüsü ise Güneydoğu illeri ve ilçelerinden bazılarında demokratik özerklik ilanıdır. 

Bunlardan ilk ikisi, dönemsel sorunlar olarak kalacaktır. Devlet güçleriyle Kürt silahlı gençleri arasındaki daha önceden de yaşanmış olan savaş uzun süre devam edemez. Hükümet de şu veya bu biçimde kurulur. Fakat üçüncü sorun, yani demokratik özerklik ilanı siyasi hayatımızda derin etkiler bırakacak gibi görünüyor.

 

Demokratik Özerklik, her ne kadar 1921 Anayasasında genel bir tanımını bulmuş ve 1923’te Mustafa Kemal Paşa’nın İzmit basın toplantısında vaat edilmişse de Anayasal sistemin içinde yer almayan olağanüstü bir durumdur.

 

Ancak Türkiye, böyle sistem dışı olağanüstü durumlarla da ilk kez karşılaşıyor değil. Nitelikleri farklı olsa da 1960 ihtilali ile 1971 ve 1980 askeri darbeleri sistemin dışına çıkılarak yapılmış hareketlerdir ve bunlar sistemi kendilerine uydurmak için gerekli düzenlemeleri yapmışlardır. Son alarak Recep Tayyip Erdoğan’ın kendini fiili başkan ilan etmesi, sistemi buna uyarlayacak düzenlemeler istemesi bu fiili durumun örnekleridir.

 

Devletin çivisi çıkmıştır! Siyasi hayat uzun süre boşluk kabul etmediğinden şimdi bu çiviyi elinde kuvvet bulunduranlar yerine çakacak demektir. Çivi ya çıktığı yere, ya da orası artık yalama yaptığından başka bir yere çakılacaktır.

 

Erdoğan’ın bu İngiliz çivisini, başkanlık sistemini kuvvetlice tutturmak için çakıp çakmayacağını önümüzdeki tekrarlanan seçimlerin sonucu alınınca göreceğiz. Bu pek ihtimal dâhilinde de görülmüyor. Öyle sanıyoruz ki halkın tercihi, kuvvetler ayrımına dayanan parlamenter sistemin devamında yana olacaktır.

 

Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı illerdeki demokratik özerklik konusuna gelince, hele çözüm masasını devirdikten ve “Kürt sorunu yoktur” ilanını yaptıktan sonra hükümetin bunu kolay kolay kabul etmeyeceği, özerklik ilan edenleri tutuklamasından bellidir.

 

Çok uzak olmayan bir tarihte Türkiye böyle bir harekete Fatsa’da tanık olmuştu. Serbest seçimlerle Belediye’yi kazanan Dev-Yol hareketi, Fatsa’yı mahalle komiteleri ile yönetmeye başlamıştı. O zamanın Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren, bir Trabzon yolculuğunda Fatsa’dan geçmeye cesaret edemeyerek Samsun’dan Trabzon’a helikopterle gitmişti. Tabii, Fatsalılardan bunun acısını fitil fitil getirdi.

 

Fatsa’daki adı konulmamış özerklik 1960 sonrası gelişip yaygınlaşan devrimci hareketin yarattığı birikim üzerine 1980 darbesinden kısa bir süre önce, inşa edilmişti. 1980’den sonra dünya kapitalizmi sosyalizme üstün gelip onu yerle bir edince Fatsa’da da bu hareketin adı da edilmez oldu. Yalnızca cezaevinde ölen Terzi Fikri, ölüm yıldönümlerinde mezarı başında anılıyor. 

 

Fatsa ile şimdi demokratik özerklik ilen edilen Şırnak, Hakkâri gibi şehirlerin farkı, Fatsa halkının çoğunluğunun Türk ve Sünni olması, Güneydoğu’da ise nüfusun ezici çoğunluğunun Kürt olmasıdır. Bu farklılık, tam da “Millî mesele” dediğimiz olgudur. İnsanların dillerini ve kültürlerini değiştirmek, siyasi düşüncelerini değiştirmekten çok daha zordur. Fatsa’da artık hemen herkesin fındığını toplayanların mevsimlik Kürt işçileri olması, aradaki ekonomik durum farklılığına da işaret ediyor.

 

MALA DAVARA ZARARI VAR MIDIR?

 

Alevinin biri şehre inmiş. Minareden işittiği sesin ne olduğunu sormuş. “Müezzin ezan okuyor” demişler. Bu kez “Mala davara zararı var mı?” diye sormuş. . “Yoktur” yanıtı alınca “Bırak okusun!” demiş.

 

Demokratik özerkliğin “Mala, davara zararı” var mıdır? İplerin hep Ankara’da merkezi hükümette olmasını isteyenlerin, bu merkezi hükümetin de hep Türklerin elinde bulunmasını şart koşanların, demokratik özerkçileri hiç sevmeyecekleri açık. Çünkü demokratik özerkçiler,  Ankara’nın hiçbir atamasını kabul etmeyeceklerini ve kendi kendilerini yöneteceklerini açıkça söylüyorlar. Türkiye’nin batısında mallarını satan ve banka şubeleri açan büyük burjuvazi için, aynı şeyi özerk bölgelerde de yapabilmeleri koşuluyla böyle bir özerkliğe karşı çıkmaları için bir neden yok. Fakat bu konuda asıl olan oradaki halkın memnuniyeti ve mutluluğudur. İnsana odaklanmayan hiçbir yönetim biçimi insanî değildir.

 

İşin “vahim” yanı, bu özerklik hareketinin Türkiye’nin batısına da sirayet etmesi, Türklerin de en alt birimden başlayarak kendi kendilerini yönetmeye kalkışmalarıdır! Şimdi bazı Türkler, belki de onların çoğunluğu, bulundukları köy, kasaba veya kenti kendilerinin yönetemeyeceklerini düşünüyorlar. Bu bir siyasi bilinç ve yetişkinlik konusudur. Bunlar, özerklik ilan eden toplulukların da kendi kendilerini yönetmemeleri gerektiğini, hatta yönetmesinin yanlış olduğunu düşünüyorlar olabilir.  Fakat örneğin Ayvalık’ı Ayvalıklıların yönetmesi, çok daha demokratik olurdu. Böyle aşağıdan yukarıya doğru bir demokrasi, soygunculara ve savaş çığırtkanlarına, kişisel despotluk heveslilerine iktidarın yollarını da kapatırdı. Bunun farkında olmamak halkın siyasi bilinci açısından en büyük trajedidir. (Ayvalık, 21 Ağustos 2015)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

trafik cezası öde kredi kartı ile fatura öde online fatura ödeme fatura öde