27 Nisan 2024

zeki-sarihan

BU SAVAŞI KİM KAZANIR?

  • PDF

Türkiye devletiyle PKK arasında 30 yıldır sürmekte olan savaş, birkaç yıldır çatışmasızlık dönemi yaşarken Erdoğan’ın verdiği komutlarla yeniden alevlendi.

 

Bu savaşı, taraflardan hangisi kazanacak? Birçok okuyucu bu soruyu abes ve yanlış bulabilir ama gene de üzerinde soğukkanlılıkla düşünmek gerekir.

 

Bir savaşı hangi tarafın kazanacağı savaşın özelliğine, tarafların kuvvetine ve savaşı yönetin komutanların uygulayacakları strateji ve taktiklere göre değişir. Tarihte öyle savaşlar görülmüştür ki, taraflardan birinin yalnız savaşçı kuvvetleri değil, topluluğun tamamı hemen hemen yok edilmiş, sürülmüş, ya da o topluluk dize getirilerek uzun zaman boyunduruk altında tutulabilmiştir. Ancak bir topluluk tamamen yok edilememiş ve uzun bir zaman içinde din ve dil olarak asimile edilememişse günü gelir varlığını ortaya çıkarır. Kaybedilmiş bazı savaşlar ise kaybeden topluluğun belleğine bir travma olarak yerleşir.

 

BU BİR TÜRK-KÜRT SAVAŞI MI?

 

Devlet ile PKK arasında 40 binden fazla kişinin öldüğü ifade edilen savaşı bir “Türk-Kürt Savaşı” olarak ifade etmek doğru değildir.  Ne devlet rastladığı her Kürt’ü öldürüyor, ne de PKK bütün Türkleri düşman ilan ediyor. Zaten galeyana getirilen bazı fanatik toplulukların gördüğü her Kürt’e, onların işyerine ve Kürtlerle ilişkilendirdiği kurumlara karşı yaptıkları densizlikler sayılmazsa Türk ve Türk nüfus ülkenin her yanında yan yana ve iç işe yaşıyor.

 

Milletin tümünü oluşturan Kürt ve Türk unsuru böyle bir savaşın kararını oylayarak almış değildir. Zaten hiçbir hükümet, savaşı halka sorarak çıkarmaz. O bunu millet adına yaptığını ileri sürer. Yakın zamanlara kadar yapılan araştırmalar göstermekteydi ki, halkın büyük bir bölümü çatışmasızlıktan memnundu, Kürtlerin taleplerinin görüşmeler yoluyla çözüme ulaştırılmasını istiyordu. Hükümet partisi, oyların bir kısmını da bu politikası nedeniyle alıyordu.

 

Bu savaşı tarihte okuduğumuz birçok savaşlardan ayıran, onun ülkede yaşayan bir etnik topluluğun kimlik taleplerinde bulunması, devletin (veya hükümetin) bu isteği yerine getirmemesi nedeniyle çıkmış olmasıdır. Devlete göre, talep sahibi Kürtler devlet düzenine aykırı hareket etmekte ve ülkeyi bölmeye çalışmaktadırlar. Kürtler ise, yalnızca eşit yurttaşlık istediklerini, ülkeyi bölmek gibi bir niyetlerinin olmadığını söylemektedirler.

 

Taleplerinin gerçekleşmesi ne kadar imkânsız görülürse görülsün, Kürtlerin artık eskisi gibi yönetilemeyecekleri anlaşılmış olmalıdır.

 

Uzun süre Kürt isyancıların üzerine yalnız asker ve polis gönderilerek, köyler boşaltılarak ve cezaevlerinde bu unsurlar ağır işkencelere uğratılarak bu savaşın kazanılabileceği sanıldı. Fakat sonunda bu yöntemlerle ateşin söndürülemeyeceği, hatta yangının daha da alevlendirildiği anlaşılınca, Kürtlerin kalbini kazanacak bazı uygulamalara da başlanmıştı. Askerî birliklerdeki elemanlar tarafından Kürt gençleri için üniversiteye hazırlık kurslarının verilmesi, Nevruz bayramlarında vali ve kaymakamların ateş üzerinden atlamaya başlamaları, Kürtçe üzerindeki yasakların bazı alanlarda kaldırılması, bu kalp kazanma uygulamalarından bazılarıydı.

 

AKP Hükümetleri döneminde girişilen Kürt sorununda açılım politikası ise Kürtlerin oyunu almaya yönelikti. Türkiye yönetilebilir bir ülke olmaktan çıkmıştı. Bu “bela” def edilemezse Türkiye, içte ve dışta büyük sorunlar yaşayacaktı. İktidarlar demokrat değillerdi. Açılımı Kürtler rahat etsin diye değil, kendileri rahat etmek, meşrulaşmak ve bunun sonucunda muhafazakâr yeni bir devlet ve toplum biçimlendirmek için ortaya attılar.

 

Kürtler, bu taleplerinden vazgeçirilebilir mi? Sınır ötesindeki PKK kampları tamamen yok edilse ve PKK’lıların tümü öldürülse bile Kürtlerin zihninden artık demokratik özerkliğin çıkmayacağı anlaşılıyor. Çünkü bu düşünce artık onların arasında iyice yaygınlaşmıştır ve bunun için daha pek çok zayiat vermeye hazır oldukları görülüyor. Güneydoğu kentlerinde yapılan gözlemler, durumun devletin itibarı açısından pek de parlak olmadığını gösteriyor.

 

KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK…

 

Fotoğrafı bütünüyle görmeye yanaşmayanlar, karanlıkta ıslık çalarak kendini rahatlatmaya çalışanlar gibi, Kürt nüfusun PKK’dan el aman dediğini, Kürtlerin içinden PKK unsurlarını ayıklayabilirlerse sorunu çözebileceklerini ileri sürüyorlar. Tahmin etmek hiç de güç değildir ki, bütün Kürtlerin PKK’ya, hatta HDP’ye sempati duyması mümkün değildir. Ülkede halkın yarısından çoğunun iktidar partisinden nefret ettiği halde AKP Türkiye’yi yönetmeye devam ediyor. HDP’nin Kürtleri temsil özelliğinin çok daha yüksek olduğunu yerel ve genel seçimlerde kullandıkları oylardan da görüyoruz. Bu gerçeğe göz kapatarak Kürt sorununun çözülemeyeceği açıktır.

 

PKK’nın en büyük avantajı, modern silahlarla donanmış ve personel sıkıntısı çekmeyen devlet güçleri karşısında kendilerine taktıkları adla gerilla taktiklerini uygulamasıdır. Bu tip bir savaş Uzak Doğu ve Güney Asya’da, Latin Amerika’da, Balkanlarda gerek dış istilacılara, gerek devlet güçlerine karşı uzun yıllar uygulanmış ve bunların çoğunda halk desteği ile başarıya ulaşmıştır.

 

Devletin Kürt halkının kalbini kazanması, bu saatten sonra yol, hastane yapmak, çocuklara oyuncak dağıtmak ve Nevruz kutlamalarında ateşin üzerinden atlamakla mümkün olamayacaktır.  Kürtlerin temsilcileriyle bir araya gelip ne istediklerini sormak ve bu istekler doğrultusunda bir uzlaşmaya varmaktan başka çare yoktur.

 

Hiç şüphe edilmesin, Kürt halkının çoğunluğunun kendileri için isteyecekleri toplumsal düzen, Türklerin zararına olamaz. Kürtlerin yaşamak istemeyecekleri bir düzen, Türkler için de cennet olmayacaktır. (20 Eylül 2015)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

trafik cezası öde kredi kartı ile fatura öde online fatura ödeme fatura öde