27 Nisan 2024

zeki-sarihan

1 Kasım Seçim Sonuçlarının Öğrettikleri-2 ERDOĞAN SEÇİMLERİ NASIL KAZANDI?

  • PDF

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a fiili bir başkanlık sonucunu doğuran 1 Kasım 2015 seçim sonuçları hakkında gazete, televizyon ve sosyal medyada yazılmayan kalmadı. Burada onları uzun uzun tekrar etmek yerine en vurucu gerçeklerin belli başlılarının altını çizmekle yetiniyoruz:

Bu seçim Erdoğan ve partisi için bir varlık-yokluk mücadelesiydi. Tanzimat’tan beri ilk kez İstanbul’da kısa süren 31 Mart isyancılarının geçici iktidarlarını ve Erbakan’ın hükümet ortaklıklarını saymazsak 175 yıldır iktidara susamış bir kadronun hükümeti kolay kolay bırakmayacağı, bunun için yapmayacağı şeyin olmadığını gördük. 2002’de başlayan Erdoğan hükümetleri döneminde Türkiye’ye siyasi ve kültürel yönden yeni bir elbise giydirilmekle kalınmamış, taşradan yükselen bir tüccar ve rantiyeci sınıf, oldukça yüklü varlık da biriktirmişlerdi. Bunların ellerinden gitmemesi için anayasa bile askıya alınmış, tarafsızlık yemini etmek zorunda kalan cumhurbaşkanı geçen seçim sürecinde meydanlara inmiş, partisi lehine konuşmalar yapmış, fiili başkanlığını da ilan etmişti. Bu son seçimlerde de Erdoğan seçimi kaybetmemek için bütün kuvvetlerini ve silahlarını siyaset alanına sürdü. Muhalefetin elinde bu kuvvetler yoktu. Seçim eşitsizler arasında bir yarış oldu.

Erdoğan, baştan beri partisinin ve kendisinin iktidarı için şeytanın bile aklına gelmeyecek çok usta, kurnaz taktikler kullandı. Orduya ve Batı’ya güven vermek için önce Millî Görüş adı verilen dincilik gömleğini çıkardıklarını, herkesin hak ve hukukunu gözeteceklerini, Avrupa Birliği’ne girme isteğinde oldukları söyledi. Uluslar arası bir desteğe sahip olmak için ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanı olduğunu bile övünçle ilan etti. Bu söylemleriyle bir takım liberallerin desteğini aldı ve kendisine muhalefet edebilecek güçleri de yumuşattı. Hatta bir oy deposu olduğuna inandığı Kürtlerin siyasi isteklerine de sıcak baktı. Amacı, yeni bir başkanlık sistemini getirerek Türk toplumunu yeniden biçimlendirmekti.

Erdoğan, iktidarının ilk 12 yılında bir güç zehirlenmesine uğradı. Fazla bal yemiş ve çevresine de yedirmişti. Kendisini iktidarda o kadar kalıcı görüyordu ki, kendisinden hesap sorulamayacağını düşündü ve her türlü yolsuzluğa batmak gibi bir gaflette bulundu. Sanırım, onu başkan yaparak karşılığında bölgesel özerklik alacaklarını düşünen Kürtler, Erdoğan işi yavaştan alınca sabırsızlandılar ve onu başkan yapmayacaklarını ilan ettiler. Erdoğan, Kürtlere açılım politikasının milliyetçi oyları yükselttiğini görünce bizzat milliyetçi gömleğini giydi ve o zamana kadar izlediği İslamcılık yerine Türk-İslamcı bir politika izlemeye başladı. Bu politikayla Kürt siyasi hareketinin Meclis’ten atılabileceğini ve onlara verilen oyların yok sayılarak milletvekili sayısını havadan olağanüstü artırabileceğini umdu. Çatışmaların yeniden başlamasına zemin hazırladı. PKK bilemediğimiz hesaplarla bu oyuna ortak oldu ve hem güvenlik güçlerine saldırılarını artırdı, hem de bazı ilçe ve illerde özerklik ilan etme yoluna gitti. IŞİD de katlıamlarla işin içine girince halkta bir güvensizlik algısı oluştu ve bunu önlemenin yolu olarak iktidara en yakın parti olan AKP’yi tek başına iktidar yapma eğilimini besledi.

MUHALEFETİN BASİRETSİZLİĞİ

Çok eskilere gitmeden, Erdoğan ekibine iktidar yolunun açılması, 28 Şubat güçlerinin desteğiyle başbakan olan DSP lideri Bülent Ecevit’in ağır hastalığına rağmen hükümeti bırakmamasıyla başladı. Devlet Bahçeli büyük bir öngörüsüzlükle erken seçim istedi ve 2001 krizinin de etkisiyle hükümet partileri 2002 seçimlerinden başarısız çıktılar. AKP’liler yeni gömlekleriyle taze bir kuvvet olarak siyasette, hem de katıldıkları ilk seçimde tek başlarına hükümet oldular.

Ordu, siyasete doğrudan müdahale gibi eski bir alışkanla 28 Şubat 1997’de AKP’yi güçten düşürmeye çalıştı ve onun hakkında bir kapatma davası da açtırdı. Bu müdahaleler, sandıkta gösterdiği kendi iradesine saygı gösterilmesini isteyen halk kitleleri nezdinde olumlu bir yanıt bulmadı. Yüz binlerce kişinin katıldığı Cumhuriyet mitingleri ve aylarca süren Taksim direnişi, büyük bir insan kitlesini harekete geçirdiyse de, bunlar önceliği ekonomik refah olan AKP’nin oy kitlelerini sarsamadı.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde laik çevrelerin bir kısmı büyük bir basiretsizlikle CHP-MHP ortak adayına sırf dindar olduğu gerekçesiyle sandığa gitmeyerek oy vermediler.  Böylelikle Tayyip Erdoğan’a cumhurbaşkanlığını armağan ettiler. Bundan sonraki basiretsizliklerin hemen hepsi MHP lideri Devlet Bahçeli’ye aittir. AKP karşısında yüzde 60 gibi bir blok oluşmuşken ve bununla muhalefetten birini Meclis başkanlığına seçerek Erdoğan’ın elini zayıflatmak varken Bahçeli, bloğu işlevsiz hale getirdi ve AKP’li birini meclis başkanlığına oturttu. Bu da yetmezmiş gibi HDP’yi gayri meşru sayan ilkel bir şoven milliyetçilikle bir ortaklık hükümeti kurulmasına da engel oldu. Kendisine önerilen başbakanlığı bile reddetti!

Bütün bu olgular, Erdoğan’ın lehine işledi ve refah, güvenlik ve siyasi istikrar isteyen kitleler, AKP’ye yüzde 45.5’la tek başına iktidar yolunu açtı. Fakat bütün bunlardan daha da önemlisi, AKP’nin 13 yıldır ekonomik istikrar ve refah artışından en çok yoksullar yararlandılar ve AKP giderse durumlarının kötüleşeceğini düşündüler. Yoksullara göre tuzu kuru sayılan kent burjuvazisi “kömür, makarna” yardımı alan bu kitleleri küçümsediler ve onların oylarını sattığını söylediler.  Oysa siyasi yarış, şu veya bu yöntemle kitlelerin oylarını satın almaktan başka bir şey değildir. Bu satın alma, sağlığa, eğitime erişmenin kolaylaştırılması, alt yapı yatırımları, tarım ürünlerinin fiyatlarını yükseltmek gibi pek çok yolla yapılabilir.

Şimdi zihnimizi işgal etmesi gereken sorular şunlardır: Halk kitlelerinin iktidarı için sahip olmamız gereken ideoloji, uygulamamız gereken politikalar nelerdir?

 

 

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

trafik cezası öde kredi kartı ile fatura öde online fatura ödeme fatura öde