27 Nisan 2024

zeki-sarihan

1 Kasım Seçim Sonuçlarının Öğrettikleri-3

  • PDF

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 1 Kasım seçimlerini yüzde 49.5’le kazanıp yeniden iktidar olması, doğal olarak muhalefet çevrelerinde hem suçlu aranmasına hem de “Şimdi ne yapacağız?” sorusunun doğmasına neden oldu. İktidarı AKP’nin elinden alma imkânı yok muydu? Bu halka iyilik yaramaz mıydı? Yoksa artık yurt dışına mı yerleşmeliydik!..

 

Yalnız solun değil, merkezin bile uzun yıllardır iktidar yüzü görmeyişinin birçok nedeni ve bu konuda söylenecek çok söz var.  Ayrıntılarda kaybolmak yerine konuyu ana noktalardan ele almak gerekiyor.

Muhafazakâr sağ bir partinin bu başarısı, yalnız son beş aylık veya dört yıllık bir gelişmenin değil, belki yüz elli yıllık bir gelişmenin, toplumun derinliklerine inen bir sosyal dokunun ürünüdür. Yapılacak şey, dünya ve Türkiye’nin koşullarını, kitlelerin içinde bulundukları sosyal ve psikolojik durumu doğru algılayıp geçmişin siyasi deneyimlerinden da yararlanarak düzgün bir program yapmak, bunun gerçekleşmesi için doğru bir çalışma tarzını benimsemektir.

 

Hedef demokratik bir halk iktidarıdır. Kullanılacak araç kitlelerin demokratik gösteri hakkıyla birlikte serbest seçimlerdir.

 

Bu iktidarı kurmak isteyenlerin kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri olmalıdır.

 

YANGINDA İLK KURTARILACAKLAR

 

Burada yalnızca kısa vadeli hedefler üzerinde duracağım:

 

Önümüzdeki 4-8 yıllık dönemi kapsayan hedef, çivisi çıkmış veya çıkmakta olan siyasi rejimi yeniden yerine oturmaktır. Diktatörlük aracı olarak kullanılacağına kuşku olmayan başkanlık isteklerine engel olmak, parlamenter rejimi korumak, kuvvetler ayrımına yeniden işlerlik kazandırmak, hukukun üstünlüğünü sağlamak, halkın can ve mal güvenliğini güvence altına almak, toplumsal barışı gerçekleştirmek, dış politikada tarafsızlık ilkesine dönerek başka ülkelerle, özellikle komşularımızla bozulan ilişkileri düzetmek ilk hedefler listesi içindedir.

 

Dayanılacak gücü Atatürkçüler, laikler, aydınlar, sosyal demokratlar veya devrimciler olarak tanımlamak doğru değildir. Bu güçlerin muhafazakâr bir partiden iktidarı almaya yetmediği zaten görülmektedir. Bir halk iktidarı kurmak isteyen parti, doğrudan doğruya ezilenlere, yoksullara, sistemin dışladığı büyük kitlelere seslenmeli ve onların iktidarı olmayı hedeflemelidir. Zaten devrimcilik de budur. Sınıf mücadelesinden başka bir şey olmayan siyasi mücadeleye bu kitleleri dalgalar halinde katmadan demokratik bir halk iktidarı kurmak mümkün değildir. Bu nedenle halka vaat edilecek şeylerin başında üretim ekonomisini güçlendirmek,  işsizliği azaltmak, sosyal güvenlik tedbirlerini artırarak yoksulların hayat standartlarını yükseltmek gelmelidir. Muhafazakâr, laik, Kürt, Türk, Alevi, Sünni, hangi inanç veya milliyet kökeninden gelirse gelsin, demokratlar böyle bir program altında birleştirmedikçe bir demokratik halk iktidarı hayal gibi görünüyor.

 

Türkiye halkının ezici çoğunluğu Türk ise de Türklük vurgusuyla; önemli bir Kürt nüfusu varsa da Kürtlük vurgusuyla; Müslümanlık, Alevilik vurgularıyla kazanılacak seçimler sağlıklı iktidarlar doğurmayacaktır. Bunlar gerilimlerin sürmesine ve artmasına neden olurlar. Halka en kolay anlatılacak ve doğru da olan şey, bir küçük nüfus kesiminin bir eli yağda bir eli balda safa sürerken büyük çoğunluğunun niçin kıt kanaat geçindiğidir. Örneğin zenginler çocuklarını özel okullarda okuturken diğerlerinin neden sıradan devlet okullarında okuttuğunu sormayan bir muhalefet halkçı bir muhalefet olamaz.

 

Halkçı siyasi güçler, kendileri için mükemmel bir tuzak olan sistemin nimetlerini teperek halkın içinde, onun yaşama koşullarını paylaşarak yaşamayı göze alabilmelidirler. Onlar, kendilerini zengin sınıfına sokan yüksek milletvekili maaşlarını ve diğer getirilerini reddetme, böylece kahramanlaşmayı bile göze alamadılar.

 

DİMYAT'A PİRİNCE GİDERKEN

 

İktidara en yakın CHP üzerinden gidersek, parti içinde ve dışında bazı orta sınıf aydınları, partinin iktidara gelemeyişini onun muhafazakârları, liberalleri bünyesi içine almasına, gerçek Atatürkçüleri dışlamasına, bütün bunların yanında genel başkanının yetersizliğine bağlıyorlar. CHP’deki her seçim sonunda ortaya çıkan bu arayışlar, gerçekte bir çaresizliğin dışa vurumudur. Daha çok Atatürkçülük, daha çok laiklik vurgusu yaparsa CHP’nin daha çok oy toplayacağını ileri sürmek, yalnızca bir varsayımdır. CHP’nin, bu kavramlara vurguyu artırırsa Dimyad’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma ihtimali de vardır. Çünkü nerdeyse yalnız bu kavramlar üzerinden siyaset yapan partiler seçimlerde ilgi görmüyor. Seçmen kitlesinin çoğunluğu ideolojik vaatlerden çok aş, iş ve güvenlik istiyor.

 

Türkçü değil, Kürtçü değil, Sünnici veya Alevici değil, emeği ile yaşayanları bir araya toplayan ve halkı seferber ederek onları iktidara taşıyan bir cephe partisi gerekiyor. Ancak böyle bir partidir ki hem kitlelerin beklentilerine yanıt verir hem de Türkiye’yi ileriye taşır.

 

Unutmamak gerekir: Hedef iktidar olmakla birlikte güçlü bir muhalefet de çok iş görür!  (11 Kasım 2015)

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

trafik cezası öde kredi kartı ile fatura öde online fatura ödeme fatura öde