29 Nisan 2024

zeki-sarihan

KÜRTLERLE İLGİLİ 10 YALAN

  • PDF

 

Zeki Sarıhan

1.       KÜRTLER KUYRUKLUDUR: Gerçi bu eski bir şakadır ama eskiden onlar hakkında pek az şey bilindiği, bu bilinen şeylerin de pek iç acıcı olmadığını gösterirdi. Geçmişte Alevilerle ve komünistlerle ilgili akıl almaz yargılar yaygındı. Köyden kente göç, çalışma amacıyla nüfusun birbirine karışması, öğrenim görenlerin artması, en önemlisi de devrimci ve demokrat görüşlerin toplumda yaygınlaşması bu önyargıları önemli ölçüde yıktı. Sonuçta Kürtlerin kuyruklu olmadığı, insan olduğu anlaşıldı. Bu önemli bir gelişmeydi.

2.       KÜRTLERLE TÜRKLER AYNI SOYDAN GELİYOR: İnkârcı politikaların sahipleri bir zamanlar bunu da ileri sürerlerdi. Kürtlerle Türkleri bir arada tutan ve bundan sonra da tutması beklenen, aynı soydan gelmeleri değildir. Bir ülkenin yurttaşlarının aynı ırktan ve kökten gelmesi de zaten gerekmez. Onları bir arada tutması gereken, eşit yurttaşlık bilincidir. Kürtler Turanî değil, İrani bir halktır ve Türklerin Anadolu’ya gelmelerinden önce şimdi bulundukları coğrafyayı yurt edinmişlerdi. Kürtçe, ansiklopedilerin de yazdığı gibi Batı İran dillerindendir.

3.       KÜRTLER TÜRKİYE’DEN AYRILMAK İSTİYOR: Günümüzde Türk milliyetçilerinin Kürtler aleyhine bir hava estirmek için başvurdukları en sık yalanlardan biridir. Kürtlerin Türkiye’den ayrılması için nesnel koşullar yoktur. Önemli bir Kürt nüfusu Türklerin yaşadığı illeri mekân tutmuştur. Uzun tarihi geçmişteki birlikte yaşama kültürü ve alışkanlığı da ayrılmaya engeldir. Evlenmeler yoluyla bazı aileler melezleşmiştir. Kürtlerin Türkiye’den ayrılıp başka bir devlete katılmak veya ayrı bir devlet kurmak istediklerini dile getiren beyanları da yoktur.

4.       KÜRT SİYASİ HAREKETİ KÜRTLERİ TEMSİL ETMİYOR: Hiçbir siyasi hareket, bir nüfusun tümünü temsil edemez. Türkiye cumhurbaşkanı, bütün seçmenlerin yalnız yüzde 52’sinin, iktidar partisi ise yüzde 49.5’inin oyuna aldığı halde Türkiye’yi yönetme hakkını elde etmiştir. Kürtlere dayanan bir siyasi partinin Kürt nüfusunun çoğunlukta olduğu bölgelerde yüzde 70, hatta 90’lara varan oy alması karşısında onların Kürtleri temsil etmediğini söylemek bir şaşkınlığın ifadesinden başka bir şey değildir.

5.       KÜRTLERİ AMERİKA KIŞKIRTIYOR: Türk milliyetçiliğinin Kürt siyasi hareketini karalamak için en sık başvurduğu ve alıcısı da bir hayli fazla olan iddialardan biri budur.  ABD’nin ve Batı’nın Kürtlerin Türkiye’den ayrılması veya Türkiye’de özerk bir yönetime sahip olmasında görünebilen hiçbir çıkarı yoktur.  Çünkü bu ülkeler Türk devletinin ve hükümetlerinin düşmanı değil, stratejik ortaklarıdır. Türkiye’nin savunması bile bir ABD örgütü olan NATO’ya emanettir. Ayrıca Kürtlerin ABD mandası altında yaşamak istedikleri ile ilgili de hiçbir beyanları yoktur. ABD’nin ve Batı’nın Kürtleri Türk devletine karşı kışkırtabilmeleri için Türk devletiyle, böyle bir kışkırtmayı saptayan devletin de bu ülkelerle diplomatik ilişkiye son vermesi gerekirdi. PKK, ABD ve Batı nezdinde bir “terör örgütü”dür ve Türk devleti PKK ile ABD’nin silahlarıyla savaşmaktadır. Kürtlerin siyasi haklarına karşı sempati besleyen Batı kamuoyunun bu ilgisini bir kışkırtma olarak nitelemek doğru değildir. Nasıl Taksim Direnişine karşı sempati duydukları gerçek olmakla birlikte bunu Batı’nın kışkırtmış olmadığı gibi. Suriye’de ABD ile PYD arasındaki dolaylı ilişki, Türkiye’ye karşı değil IŞİD’e karşıdır.

6.       KÜRTLER LAİK DEĞİLDİR: Kürt siyasi hareketini Türk devrimci ve demokratlarının, laik çevrelerin gözünde kötülemek için onun laik olmadığı sık sık dile getirilmekte, bunun kanıtı olarak da 1925 ayaklanmasının önderi Şeyh Sait’in Diyarbakır’da heykelinin dikilmesi gösterilmektedir.  Bilindiği gibi Şeyh Sait ayaklanmanın iki yönü vardır: Kürtlük ve Şeriat. Ancak bugünkü Kürt siyasi hareketinin Şeyh Sait’in halifeliği ve şeriatı savunan yanına sahip çıktığı söylenemez. Aksine günümüzdeki Kürt siyasi hareketi, kendi bölgesindeki Şeriatçı HÜDA-PAR ve Hizbullah’la ve dinci devlet politikasıyla mücadele halindedir. Türkiye Kürtleri, ve onların siyasi temsilcileri Ortadoğu’nun en laik topluluğu ve hareketidir. Kürt kadınlarının siyasi haklar için gitgide daha fazla öne çıkması da bunun kanıtlarından biridir. Bu durum ayrıca Türklerle Kürtlerin yeni bir hayat kuracakları Türkiye’nin geleceği için bir şanstır.

7.       KÜRT SİYASİ HAREKETİ AĞALARI TEMSİL EDİYOR: Bu da doğru değildir. Kürt siyasi hareketinin öncüleri, şeyh, ağa değil, Türk üniversitelerinde, Türk arkadaşlarıyla birlikte okumuş ve devrimci olmuş kadın ve erkeklerdir. Siyasi projelerinde ağa ve şeyhlerin çıkarlarıyla ilgili hiçbir madde yoktur.  Toprak ağalarının ve şeyhlerin dünya görüşü ve yönetim biçimiyle bugünkü Kürtlerin savunduğu özyönetim, kanton yönetimi veya bölgesel özerklik feodal sistemle bağdaşmaz.  Bunlar, modern dünyanın kullandığı kavramlardır. Doğu ve Güneydoğu’da eski bildiğimiz ağalık günümüzde etkisini yitirmiştir. Mevcut ağalık ve şeyhlik kalıntıları da iktidar partisini desteklemektedirler.

8.       KÜRT DİLİYLE EĞİTİM YAPILAMAZ: Kürtlerin anadilinde eğitim talebine karşı, bunun bölücülük olduğunu ileri sürenler yanında ve onlarla birlikte dil ve eğitim uzmanı kesilip Kürtçe ile eğitim yapmanın imkânsız olduğu, Kürtçenin ilkel bir dil olduğu, onun eğitim terimlerini taşımadığı ileri sürülmektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki hiçbir etnik topluluk, hayatlarında işe yaramayacak bir dille eğitim yaptırıp çocuklarının geleceğini karartmak istemez. Türkçenin Türk çocukları gibi Kürt çocukları için de çok önemli olduğunu onlar da bilmektedir. İstedikleri şey, Türkçenin yanında kendi dillerinin de okul sistemi içinde yer alması, bu dilin unutulmamasıdır. Bu istek yeryüzünde var olan her etnik topluluk için vazgeçilmez ve uluslararası anlaşmalarla da kayıt altına alınmış bir haktır. Kürtçenin eğitime uygun olmadığını söyleyenler nasıl olup da bu dille romanlar yazıldığına yanıt vermelidirler. Gerçekte Kürtçenin bir eğitim dili olamayacağını savunanların büyük çoğunluğu Türkçe için de aynı şeyi düşünmekte, ülkenin en seçkin okullarında eğitim dilinin İngilizce olmasına ses çıkarmamaktadır!

9.       KÜRTLER ETNİK MİLLİYETÇİLİK YAPIYOR: Bu iddiada bulunanlar, etnik milliyetçiliğin kötü bir şey olduğunu kabul ediyorlar demektir. Şu farkla ki Türk devleti ve partileri istedikleri gibi etnik milliyetçilik yapabilirler ancak Kürtler yapamazlar! Kürtler de Türk milliyetçileri gibi düşünmeli ve konuşmalıdırlar! Bu proje başarılı olamamış, Kürtlerin asimilasyonu ancak kısmen sonuç vermiştir. Kürt siyasi hareketi, antikapitalist bir düzeni öngörmekle birlikte günümüzde Kürtlerin kimlik hakları öne çıkmaktadır. Bu, etnik milliyetçilik değildir. Etnik milliyetçilik bir milletin diğer milletlerden üstün olmasını savunmaktır. Kaldı ki, onların “Kürt milliyetçiliği”nden vazgeçmelerini istemek, ancak karşılarına başka bir milliyetçilik çıkarmayanların hakkıdır.  Lenin’in Çarlık Rusya’sındaki milliyetler sorununu çözerken belirttiği gibi, hâkim milletin devrimcileri milliyetçiliğe karşı çıkarken öncelikle kendi milletlerinin (Rus milletinin) milliyetçiliği ile mücadele etmelidirler.

10.   TÜRKLERİ ANAYASADAN SÜRMEK İSTİYORLAR: Bazı milliyetçi odaklar, yeni anayasa yapma çalışmalarında özellikle anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilemeyeceğini isterken, bunu “Türkleri anayasa dışına sürmek istiyorlar” diye ifade ediyor. Onlara göre Türkler, sudan çıkmış balığın durumuna düşecekler, devletsiz bırakılacaktır! Gerçek, Türklerin anayasa dışına sürülmesi değil, Kürtlerin varlığının da anayasanın bir ucuna yazılmasından veya Türklerle birlikte Kürtlerin de zikredilmesinden ibarettir. Türklük, anayasalarla ortaya çıkmış değildir. 1921 anayasasına da devletin bir Türk devleti olduğu yazılmış değildi. Türkler bundan hiçbir zarar görmemişlerdir. Türkiye’nin bir İslam devleti olduğu anayasadan 1928’de çıkarılmıştır. Bu tarihten sonra İslamlık kaybolmuş değildir.

Sonuç: Kürt talepleri ve günümüzde ne yazık ki yaşanan Türk-Kürt sıcak savaşı hakkında kim ne düşünürse düşünsün, nasıl bir düzen önerirse önersin, yukarıda sıralanan 10 yalandan vazgeçmelidir. Çünkü yalanlar ne kadar güçlü bir dille ve ısrarla savunulmuş olursa olsun, sonunda gerçeklerin karşısında pes etmeye mahkûmdur. Dökülen kana yazıktır!

Bu yalanlara başvurulmasının nedeni,  gerek devletin, gerekse bu konuda devletle aynı politikaları savunan çevrelerin güçlü bir demokrasi geleneğine ve bilincine sahip olmayışı, halkın da böyle bir eğitimden geçmemiş olmasıdır. Demokrasi konusundaki bu cehalet, günümüzde çağdaşlaşmaya, laikliğe, ülke bütünlüğünün korunmasına değil, dinci bir diktatörlük hevesinin hizmetine koşulmuş bulunuyor. (16 Ocak 2016)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

trafik cezası öde kredi kartı ile fatura öde online fatura ödeme fatura öde