29 Nisan 2024

zeki-sarihan

Benim Güzel Yurdum-1

  • PDF

DENİZ KIYILARINI DA GÖRELİM

Geçtiğimiz Kasım ve Aralık aylarında, 1966’da yaptığım bir aylık Doğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu gezisinden paylaştığım siyah beyaz 36 fotoğraf arkadaşlar tarafından ilgi gördü. Her gönderi ortalama 55 kişi tarafından beğenildi. Bu durum, bana, bir yıl sonra 1967 yılı Haziran ayında yaptığım bir Ege-Akdeniz gezisinden notlar ve az çok taramaya uygun 26 fotoğrafı paylaşma cesareti verdi. Kars’ın Iğdır ilçesi Küllük köyünde ebeolarak çalışmakta olan ve geçen yıl gezinin Iğdır’dan ötesini birlikte yaptığımız kız kardeşim Fatma, yıllık iznini alıp Fatsa’nın Beyceli köyüne gelmişti. Onunla bir aylık bir Batı gezisi yapmaya karar verdik.

Bu dizinin özelliği, henüz üç yıllık öğretmen, 23 yaşında toplumcu bir gencin ve ondan iki yaş büyük Fatma ablasının nelere ilgi duyduğu, dünyayı nasıl gördüğü kadar, memleket manzaralarından da esintiler getiriyor olmasıdır. Gezi’nin İstanbul’dan sonrasına tek başıma devam ettim.

Günde az çok 1 gönderiye yer verilecektir.

İlk olarak gezi rotasını paylaşıyorum.

ANKARA ANKARA GÜZEL ANKARA

4 Haziran 1967 günü köyden ayrılıp Fatsa’ya, ertesi gün de Samsun’a gittik. Bütün gece süren bir otobüs yolculuğundan sonra 6 Haziran 1967 sabahı erkenden Mamak’tan Eski Garajlara kadar lambaların gündüz gibi aydınlattığı Samsun yolundan Ankara’ya indik. O zaman Hacetetpe Üniversitesi Ders Araçları Servisinde teknisyen olarak çalışan Günal Sarıhan’ın İncesu deresi kenarındaki gecekondusuna gidip onunla çarşıya çıktık.

O günkü Ankara’nın bir milyon nüfusuyla şimdikinin yaklaşık beşte bir nüfusunu taşımakta olduğunu hatırlamalıyız. İstediğimiz yerle ulaşmak bugünden daha kolaydı. İlk uğrayacağımız yer tabii Akşam gazetesinin Gökdelen’deki bürosu idi. Burada yazılarını her sabah zevkle ve heyecanla okuduğumuz Çetin Altan’ı bulacağımızı sanıyorduk. Fakat o yoktu, İlhamı Soysal vardı. İlhami Soysal da İlhan Selçuk ve Çetin Altan’dan sonra üçüncü sırada gelirdi. Gazetenin “Akşam” imzasıyla yayımlanan yazılarını o yazıyormuş. Bunların neden kendi imzasıyla yayımlanan yazılarda olduğu gibi sosyalist bir bakış açısıyla yazılmadığını sorduk. “Patron öyle istiyor!” yanıtını aldık! O tarihten beri bir insanın günde kaleme aldığı iki yazıdan birinin kendi, diğerinin patronun istediği gibi nasıl yazılabileceğini düşünürüm. Gerçi bunlar birbirine zıt olmaktan çok üslupları farklı yazılardı.

İkinci durağımız Kavaklıdere’de Atatürk Bulvarı üstündeki Türk Dil Kurumu’nun şimdi de kullanılan eski binası idi. Burada Ali Püsküllüoğlu ve Genel Yazman Ömer Asım Aksoy’la tanıştık. Ondan bir fotoğrafını istedik. Karta basılı resmi yokmuş, bize kâğıda basılmış küçük bir portresini verdi ve imzaladı. Birer de Türk Dil Kurumu’nun rozetini armağan etti. Kurumun kütüphanesini gezdik. Öğretmen Okulu öğrencisiyken yaptığım halkbilgisi derlemelerinden ötürü kurumun “Yedek Üyesi” idim. Fatma abla Kurum’daki bu görüşme için şunları ekliyor:

“O tarihlerde,Türk Dil Kurumu ile benim de bağlantım vardı. Senin tanıtımın ve teşvikinle kurumun çıkardığı aylık Türk Dili’ne aboneydim. Ankara'ya gelmeden önce, Genel Yazman Ömer Asım Aksoy'a bir mektup yazmıştım. Ebe olduğumu, doğan çocuklara öztürkçe adlar vermek istediğimi, bununla ilgili elimde kaynak olmadığını belirtmiş, “Türkçe adlar içeren bir kitap yayınlanmasını düşünmez misiniz?” diye sormuştum.

Ankara'da görüşürken bu mektubu anımsattım. Yanıtı şu oldu "O mektubu yazan siz miydiniz? Mektubunuz bize ilham kaynağı oldu. Konuyu yönetim kurulunda görüştük. Kitap için karar aldık" Koskoca kuruma mektubumun ilham kaynağı olması beni mutlu etti.”

Sıra Öğretmenler Sendikası’na gelmişti. Burada karşılaşacağını umduğumuz kişiler Mahmut Makal, Dursun Akçam ve Talip Apaydın’dı. Her üçü de yoktular. Beşevler’deki Yüksek Öğretmen Okulu’nda buranın öğrencisi hala kızı Emet’i ziyaret ettik.

Bu, benim de Fatma’nın da Ankara’ya ilk gelişi değildi. Ama şimdi görmek istediğimiz başka insanlar vardı ve bunların başında yazılarını zevkle okuduğumuz Anadolu bilgesi Ceyhun Atuf Kansu geliyordu. Kansu, o tarihlerde Etimesgut’taki şeker fabrikasında çocuk doktoru olarak çalışıyordu. Bizi beyaz doktor önlüğü ile karşıladı. Ne kadar sevinçliydik. Birlikte fotoğraf çektirdik (Ama bu fotoğraf kayıp!)

Türkiye İşçi Partisi’ne ziyaretimiz de verimli geçti. Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Sadun Aren, Tarık Ziya Ekinci, Kars milletvekili Adil Bey’le tanıştık. Hatta Aybar’ın bir basın toplantısını izledik. Bunlar, 60 yıllık emek ve özgürlük mücadelesinin ürünleriydiler. Türkiye’nin geleceğinden bunlarla umutluyduk.

Ankara’ya gelinir de tiyatroya gitmemek olur mu? Peş peşe iki gece Kurban ve Fadik Kız oyunlarını izledik. (Fotoğraf: Akşam gazetesi bürosunda İlhami Soysal'la) (15 Ocak 2016)

-İstikamet İstanbul-

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

trafik cezası öde kredi kartı ile fatura öde online fatura ödeme fatura öde